![]() |
Hekimoğlu İsmail |
Allah,
dünyayı ve içindeki bütün nimetleri insanlar için yaratmıştır. İnsan da
İslamiyet'i yaşamak için dünyaya gönderilmiştir. Ahiret inancı, insana
Allah'tan başkasına çok bağlanmamayı, onları çok sevmemeyi öğretir. Çünkü ölüm
var, ayrılık var, hiçbir şey bâki değil. Amma insan bu dünyaya imtihan için
gönderildiğini, bu dünyanın gelip geçici olduğunu bildiği halde kendisini
dünyaya kaptırıverir; nefsi, menfaati, makamı ve çevresi ona bu vazifeyi
unutturabilir.
Sohbetlerde,
derslerde, yazılarda büyük hedefler gösteriliyor; Allah rızası, ebedi saadet,
Peygamberimiz (sas)'in şefaati, hizmet vesaire… Fiili hayatta hedefler
küçülüyor; ev, mobilya, halı, koltuk, araba, çocukların çeyizi… Sonra da diyor
ki: “Ben, cennete gitmek istiyorum.” Pekâlâ, ne güzel. Gidiyor iki yüz bin lira
verip eşya alıyor, yirmi lira da sadaka veriyor. Niye? Eşyadan sadakaya para
kalmadı. Hâlbuki cennet ucuz değil!
Dünya
nasıl geçici ise içinde bulunan bütün canlılar da geçicidir, ölümlüdür. Nereden
gelip nereye gittiğini bilen insan, dünyayı yolculuğun kısa bir molası olarak
görür. İmam Şâfî Hazretleri'nin buyurduğu gibi: Bizler, dünyaya imtihan için
gelen, âhiret yolcularıyız. “Kervanların, yolculuk esnâsında ev inşâ etmeleri
akıl kârı değildir!” Yola çıkan insan yol üzerinde ev yapmaz; göç eden kimse de
eşyasını evde bırakmaz. Sen misafirsin, bu dünya sana bir misafirhanedir;
misafirhanede çok fazla şey aranmaz.
Nitekim
Peygamberimiz (sas) de, üzerinde uyuduğu hurma yaprağından örülmüş hasırın
vücudunda izler bıraktığını görenler, hasırın üzerine yumuşak bir şeyler
sermeyi teklif ettiğinde Peygamberimiz (sas): “Benim dünya ile ne alâkam
olabilir ki! Benim dünyadaki hâlim, bir ağacın altında gölgelenip azıcık
dinlendikten sonra yoluna devam eden bir yolcunun hâline benzer.” buyurmuştur.
Mademki
insan yolcudur, bizi dünyaya getiren bizi ahirete götürüyor. Öyleyse biz bu
dünyaya mal biriktirmek için gelmedik! Her yolcunun çantası vardır, çantadaki
eşyalar yolcuyla mütenasiptir. Ahirete giden yolcunun çantasında sevaplar çoksa
götürdüğü bu hediyeye karşılık ona saadet-i ebediye verilir.
Yıllarca
memuriyet yaptım, hiçbir tayinden şikâyet etmedim. Tayinim çıkınca eşyaları
bagaj yapar, ambara verirdim. Ben de otobüsle gideceğim yere giderdim. Evimi
taşımak kolay olurdu yani. Her tayinde bize yol masrafı verilir. Yol
masrafından da param artardı. Memur arkadaşlar derlerdi ki “Tayin olmak
yıkılmaktır.” Ben de derdim ki: “Tayin olmak para kazanmaktır.” Kıtalar arası
seyahat ettiğimde de çantamı alıp gittim; çantamda kitap, kalem, defter vardı.
Gittiğim yerde acele etmeden yavaş yavaş imkân ölçüsünde lüzumlu şeyleri aldım.
Zaten 5. Şua'da diyor ki: “Deccal, israfı teşvik eder. Onun tuzağına düşenler
maddeten ve manen kötü durumlara düşer.”
Diğer
yandan rahat yaşamak, meşguliyet ister. Hâlbuki ömür kısa; cennete gitmek için
tek sermaye, kalan ömrümüz. Yaşımla beraber diplomalarım, sanatım geçip gitti.
Elimde sadece Allah'a iman kaldı. Öyleyse fani şeyleri bakiye tebdil
etmenin yolu; Allah için işlemek, Allah için görüşmek, Allah için çalışmak,
O'nun razı olduğu istikamette bir hayat yaşamaktır.
Netice
olarak dünyâ, bir misafirhâne yani bir han gibidir.
Bediüzzaman'ın
ağzıyla soralım: İdama mahkûm biri, zindanın süslenmesinden nasıl zevk
alabilir?